30 Nisan 2012 Pazartesi
Derby of United City
30 Nisan, yani Pazartesi günü İngiltere'de dev bir kapışmaya sahne olacak. Premier League'de lider durumda olan Manchester United ezeli rakibi City'ye konuk oluyor. Bir ara 8 puana çıkan fark 3'e indi. Dereyi görmeden United'in şampiyonluğunu ilan edenler, bu hafta sonunda bir öz eleştiri yapmak zorunda kalabilir. İlk yarıdaki maçta rakibini deplasmanda bozguna uğratan City, bu sefer liderliği almak için çıkacak rakibinin karşısına. Erken kopan İspanya ve Almanya liglerinden sonra, İtalya ile birlikte heyecan vermeye devam ediyor İngiltere futbolu. Feylezofun dediği gibi; derbiyi görmeden paçayı sıvama..
Edit: Maç Pazartesi saat 22:00'daymış..
26 Nisan 2012 Perşembe
Sizce
3 gündür yazmadığımız hikaye kalmadı. El Clasico dedik, olmadı. Zaten her sene yeteri kadar görüyoruz, bir şey olmaz dedik. Aşıklar buluşur, o da olur dedik, Mourinho Chelsea'ye karşı alır mı kupayı, Avramovich'e bir kazık daha atar mı dedik, Barça'nın olmadığı finalde La Liga'dan sonra Şampiyonlar Ligini de alıp duble yapar mı, sonra basıp Chelsea'ye gider mi dedik, o da olmadı. Ne oldu hacı abi? Ola ola Bayern Münih-Chelsea finali oldu. Olsun, o da güzeldir. Her türlü hikaye yazarız. Şampiyonlar Ligi Finaline ev sahipliği yapacak olan Bayern Münih, kendi evinde kupayı kaldırır, olmadı sağ-sol bek oynayan Drogba'sıyla, gol atan Torres'iyle, John Terry'siz John Terry'nin mavi ordusu bir sürpriz de orada yapar. Futbol varsa hikaye her zaman vardır.
O değil de, Salı günü Messi penaltıyı kaçırdığında Cristiano Ronaldo nasıl bir tepki vermiştir, Barça elendiğinde Jose Mourinho ne yapmıştır? Dün Ronaldo ilk penaltıyı atarken Messi ah etmiş midir, Real Madrid elendiğinde Pep Guardiola'nın yüzünde bir tebessüm belirmiş midir? Sizce?
Finding Neverland
Epey oldu sinema yazmayalı. Soğumamak lazım. Finding Neverland, Peter Pan'in yazarı J. M. Barrie'nin hikayesini anlatıyor. Tanıştığı bir aile ile kurduğu arkadaşlık yazarın ilham kaynağı oluyor. 2004 çıkışlı filmin yönetmeni Marc Foster. (Feci şekilde Tim Burton filmlerini hatırlattı bana, Depp de cabası.) Barrie'yi Johnny Depp canlandırırken Kate Winslet kendisine eşlik ediyor. Yer yer fantastik öğeler de içeren film dram ağırlıklı. Çocuk oyuncular, özellikle Peter müthiş. Film, Peter Pan'in memleketi Neverland'in yani Varolmayan Ülkenin doğuşuna tanıklık etme şansı veriyor izleyiciye. Genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim, drama, komedi, macera gibi farklı türler iyi harmanlanmış. IMDB puanı 7.8, ben 7.5 verdim.
25 Nisan 2012 Çarşamba
Allah Büyük
Bir Aşk Hikayesi
Aşıklar yine buluşuyor mu? Gönül Şampiyonlar Ligi finalinde bir El Clasico görmek isterken, ilk fireyi dün Barça verdi. Aksiyon filmi tadındaki maçta kırmızı kart, kaçan penaltı, -hem de Messi tarafından- 2-0'dan geri dönüş, kısacası herşey vardı. Torres bile gol attı. O derece. Cüneyt Çakır 10 numara maç yönetti. Ne kırmızıyı verirken korktu ne penaltıyı. Chelsea'nin turlaması da biraz işine geldi gibi zira İngilizler elenseydi epey ağlardı kırmızı kart yüzünden. Barça cephesinin zaten şikayet edecek birşeyi yok.
İnşallah Real'in de bu akşam Bayern Münih'i devirmesiyle Real Madrid-Chelsea finali izleyeceğiz. Mourinho Abramovich'e karşı. Ben bu hikayeyi daha çok sevdim. Zaten her sene yeteri kadar El Clasico izliyoruz. Roman Abramovich'in Şampiyonlar Ligi Kupasını kazanmak için bir zamanlar en büyük umudu olan Jose Mourinho, şimdi bu yoldaki en büyük engel olabilir. Gün geçtikçe artan Mourinho'nun Chelsea'ye döneceği iddiaları üzerine farklı ve bence belirleyici nitelikte bir final. Şimdiye kadar Mourinho'nun Real Madrid'ten ayrılacağına pek ihtimal vermiyordum. Ama neredeyse garanti gibi olan La Liga şampiyonluğu yanına olası bir Şampiyonlar Ligi Kupası ile yapılacak duble sonrası bu gerçekleşebilir. Tıpkı Mourinho'nun daha önce Porto ve Inter'deyken yaptığı gibi. İşini yarım bıraktığı tek takım var; Chelsea. Onlar da kucaklarını açmış onu bekliyorlar.
20 Nisan 2012 Cuma
İlk Raund Atletico'nun
UEFA Avrupa Ligi yarı final ilk maçında Atletico Madrid sahasında Valencia'yı 4-2 mağlup etti. Atletico için çok avantajlı bir skor gibi gözükse de, 90+4'te yedikleri gol onları üzecek gibi geliyor bana. Dün maç yazısında Topal ve Arda'nın 11 çıkmalarını temenni etmiştik. Bu gerçekleşti. Böylece maç bizim adımıza daha keyifli hale geldi. Kazanan takımdan başlayalım. Arda Turan çok iyi bir oyun çıkardı. Son zamanlarda seyrettiğim en iyi maçıydı. İlk golün asistini yapan Arda 81'de çıkarken tüm stadın tek bir ağızdan Arda Turan tezahüratı yapması gururumuzu kabarttı. Maalesef Mehmet Topal için aynı şeyleri söyleyemicem. Felaket bir maçtı Topal için. Etkisiz bir oyun sergiledi ve Atletico'nun 3. golünde Adrian'a asist yaptı. Hatasından sonra pozisyonu izlerken dua ettim gol olmasın diye ama attı namussuzlar. Topal da çok üzüldü golden sonra. Falcao'nun 2 golü muhteşemdi bu arada, bulun izleyin derim. Arada kaynamasın.
Diğer yarı final maçında Sporting Lisbon evinde geriye düşmesine rağmen Athletic Bilbao'yı 2-1 yendi. Deplasmanda attıkları golün yardımıyla Bilbao turu geçer diye düşünüyorum. Finali 2 İspanyol oynar. Bize düşen de finalde bir oyuncumuzu desteklemek olur.
19 Nisan 2012 Perşembe
Turan vs. Topal
UEFA Avrupa Ligi yarı final ilk maçları bu akşam oynanıyor. La Liga maçlarına benzeyen eşleşmelerde Atletico Madrid Valencia'yı konuk ederken, Athletic Bilbao İspanyol olmayan tek takım Sporting Lisbon ile Portekiz'de karşılaşacak. Atletico-Valencia eşleşmesi bizim için güzel bir maç. Temsilcilerimiz Arda Turan ve Mehmet Topal Avrupa'da birbirlerine rakip oluyorlar. Eski takım arkadaşlarının bu kapışmasını UEFA da atlamamış ve haber yapmış. İnşallah iki oyuncumuz da maça 11'de başlar ve daha heyecanlı bir şekilde takip ederiz maçı. Avrupa Liginde çılgın atan Topal'dan yine gol ya da goller bekliyoruz. :D Arda Turan'ın da güzel oyununu asistlerle süsleyeceği maç 22:05'te Star'da.
Umut Bulut
Sezon başında Trabzonspor'dan ayrılıp Fransa'nın yolunu tutan Umut Bulut son zamanlarda 11'e girmekte zorlanıyor. Şimdiye kadar Toulouse forması ile 28 resmi maça çıktı Umut. 5 golü var. Bir golcü için korkunç bir rakam. Buna rağmen sezon başında 11'in değişmez elemanıyken, takımının son 6 maçında da oyuna sonradan girdi. Formasını kaptırmış gibi. Toplamda 11 kez oyuna sonradan girmiş. 11 çıktığı maç sayısı 17. Dün oynanan Lyon maçında yine oyuna sonradan girdi ama golünü attı. İlginçtir ki daha önceki 4 golünden biri yine Lyon'a. Hatırlayacaksınız hayvani bir gol atmıştı uzaktan. Lyon'u sevmiş Umut Bulut. Trabzonlu taraftarlar da pek severdi Umut'u çok gol kaçırdığı için. Ama yerine gelen Halil Altıntop onun kadar verimli olamadı şimdiye kadar. Paulo Henrique'den bahsetmiyorum bile. Umut zaten buraları özlüyordur, tahminim Trabzon taraftarı da ufaktan başlamıştır onu özlemeye..
Being John Malkovich
İki poster de çok güzel, birini seçemedim, ikisini de koydum. Seyrettiğim en değişik filmlerden. Yönetmen Spike Jonze ve özellikle senarist Charlie Kaufman neyin kafasını yaşıyorlar merak ettim. Baş rollerde John Cusack ki adı geçmişken haftaya vizyona girecek olan The Raven'i merakla beklediğimi söyliyim, Cameron Diaz, Catherine Keener ve tabi ki John Malkovich var. 99 yapımı film, Malkovich biyografisi falan sanmayın, acayip eğlenceli. John Cusack en iyi oyununu çıkarmış, filme kaptırmış kendisini. Cameron Diaz'ı filmin ortalarında ancak tanıyabildim. Malkovich'in kendi kafasına girdiği sahne efsane. Hele girişteki kukla şovu muhteşem. Değişik bir şeyler izlemek isteyenler kaçırmasın. IMDB puanı 7.9, ben 7.5 verdim.
18 Nisan 2012 Çarşamba
Robben'in Forması
Bayern Münih Şampiyonlar Ligi yarı final ilk maçında son dakika vurgunuyla Real Madrid'i 2-1 yenip avantaj yakalarken benim gözüm oynadığım atta, Arjen Robben'deydi. Daha önceleri de çok dikkatimi çekmişti ama dün resmen ayyuka çıktı. Arkadaş bu adamın olayı nedir anlamadım. Giyiyor daracık formayı çıkıyor sahaya. Takım arkadaşlarına bakıyorum gayet normal. Xsmall mu giyiyor, 0 beden mi giyiyor, hayır g*tü göbeği de salmış, sanırsın six-packleri sıralamış da onları gösteriyor. Burdan kendisine sesleniyorum, ey Robben, yapma etme, badi ettiğin o formalardan soğutma bizi!
17 Nisan 2012 Salı
Atın İntikamı
İçimizi karartan ülke futbolundan sonra bu akşam kararan bölgeleri onarabilecek nitelikte bir maç var. Şampiyonlar Ligi yarı final ilk maçında Bayern Münih evinde Real Madrid'i ağırlayacak. Real'in şimdiye kadar karşılaştığı en ciddi rakip. Avrupa'da tabi. Yoksa rakibi çok uzaklarda değil zaten. Bayern'den beklentiler büyük. Benim beklentim biraz karışık. Kırılgan bir takım olduklarını düşünüyorum. Maçı tuttukça daha iyi olabilirler, ama erken yiyecekleri bir gol sonrası dağılma ihtimalleri de var. Gözler yine süper 3'lüde olacak. Ribery, Robben ve Mario Gomez. Bir ata oynamam gerekseydi Robben'e oynardım. Zira ortada bir kuyruk acısı var. Madrid'den adeta kovulan Robben bu akşam intikam konulu bir film çevirmek için şartları zorlar. 21:45'te Star'da. Bu maçı kurtardık da yarın Chelsea-Barca maçı Muhteşem Yüzyıl kurbanı olacak. Oturur onu izleriz biz de napalım..
Lahana Turşusu
Resim de koymuyorum anasını satayım. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Çok değerli teknik direktörümüz sayın Tayfur Havutçu zaten kadroya giremeyen Sidnei, Bebe ve Alves'i kadro dışı bırakmış. Saçmalığa bak. Galatasaray mağlubiyetinin faturası kadroda olmayan bu 3 futbolcuya mı kesildi? Basiretli hocamızdan beklediğimiz cesur kararlar bunlar işte. Tahminim sırada Muhammed Demirci, Atınç gibi genç isimler var. Tayfur Havutçu'nun yapıp yapabileceği bu kadar, seneye bu takımda olmayacak kiralık oyunculara ya da henüz 11 bile çıkmamış genç oyunculara sopayı göstermek. Sezon başında Guti kadro dışı bırakılıyordu, şimdi..
Olmadı
Maç kaybedebilirsin, hakem maçın içine edebilir, futbolda her şey var. Ama bunlar olmaz. Bu utandıran görüntüleri artık görmek istemiyoruz. Yeter. Bunlar taraftarsa ben taraftar olmak istemiyorum.
16 Nisan 2012 Pazartesi
Tamam Ama Hangisi?
Bu sene Cristian Baroni'nin Türkiye'deki 3. sezonu. Ve bu sezon önceki 2 yıla göre çok farklı bir oyun ortaya koyuyor. Hem istatistik anlamında hem maç içindeki kimliğiyle başka bir oyuncu gibi Cristian. Adamı değiştirdiler sanki. Onu pek beğenmeyen Fener taraftarı sanırım bu sezon düşüncelerini biraz değiştirecek. İki resme bakınca, keramet Marcelo saçında mı diye düşünmeden edemiyor insan. Lan yoksa?
Final Beşiktaş'a Süper mi?
Değil. Aksine ızdırap, işkence. Bu kadar kötü geçen bir sezonda 4. olup Avrupa Ligi'ne gitme şansı yakalamak bizim için yeterliydi. Ama sağ olsun Süper Final buna izin vermedi. Beşiktaş ve Trabzonspor'un ilk 2 ile puan farkı o kadar çok ki, iki takımın da play-offlarda tek amacı sonuncu olmamak ve o saçma sapan Avrupa Ligi'ne gidecek son takımı belirleyecek maçı oynamak zorunda kalmamak. Kimin aklına gelmişse ligi 3. bitiren yerine 8. bitiren takımı Avrupa'ya yollamaya çalışıyorlar.
Beşiktaş'ın mevcut durumu 4. olunması halinde 2. dörtlüden kim gelirse gelsin ışık vermiyor. İBB'ye zaten şansımız tutmuyor, Eskişehir de, Sivas da, Bursa da şu an bizden daha "takımlar" ve daha formdalar. Yani normalde Avrupa ile kotaracağımız bu dandik seneyi şayet 4. olursak avuçlarımız yalayarak kapatabiliriz. Bu duruma düşmemek için evimizde oynayacağımız maçları almak çok önemli. Dün Trabzon Fener'e kaybetti malum, zaten deplasmanda maç alabileceklerini düşünmüyorum, bizim Trabzon'dan çıkaracağımız bir beraberlik veya galibiyet 3.'lüğü getirir. Bu akşam erteleme maçında serinin ilk maçına çıkıyoruz. Kendi evimizde kaybetme lüksümüz yok. Tüm sezon yayan topçulara da ikinci bir şans aslında bu Süper Final dalgası. 6 maç efendi gibi oynayıp aklayabilirler kendilerini. Q7'den, Simao'dan beklentiler büyük. Ahanda vitrin. Hadi bakalım.
Üst taraf için de bir kaç şey söylemek gerekir. 5 puan fark vardı, dün 2'ye indi bu fark. Bu akşam Galatasaray'ın olası puan kaybı onları strese sokarken, Fenerbahçe'yi coşturur. Bunun bilincinde oynayacaklar. Cimbom gerçekten şahane bir sezon geçirdi ama hak ettikleri şampiyonluğu henüz alamadılar. 11 puanlık fark hooop 5 puan oluverdi. Şimdiye kadar olduklarından daha iyi olmak zorundalar yoksa bu güzel takıma yazık olacak. Zira Fenerbahçe 6 maçı da alırsa şampiyon oluyorlar. Böyle bir motivasyonları var. 6'nın 1'i gitti 5'i kaldı. Geriden gelenin de her zaman arkasında rüzgarı vardır. Galatasaray'ı yakalanma psikolojisi bozabilir. Velhasılı kelam tek temennimiz bu rezil senenin üstüne mum diken play-off teranesi ilk ve son olsun, 10 takım Nisan'da sezonu kapatmasın, şampiyonda 34 maçta çatır çatır top oynayıp hak eden takım olsun. Bu ney ya!
13 Nisan 2012 Cuma
Groundhog Day
1993 yapımı film aslında epey meşhur. Bana hiç çekici gelmediği için izleyemedim şimdiye kadar. Filmin yönetmeni Harold Ramis, baş rollerde Bill Murray ve Andie MacDowell var. Türkiye'de "Bugün Aslında Dündü" adıyla gösterilmişti. Hikayesini biliyor herkes. Bir hava durumu sunucusunun istemeyerek gittiği bir festivalde adeta sıkışıp kalması ve sürekli aynı günü yaşamasını anlatıyor. Komik detaylar var. Önceleri durumu anlamaya çalışan, daha sonra kurtulmaya çalışan, kurtulamayınca intihar eden, ama tekrar sabah 6'da güne başlayan, baktı olmuyor kişisel gelişime sarıp buzdan heykel yapmayı, piyano çalmayı, fransızcayı falan öğrenen weathermanimiz sonunda bu döngüden kurtuluyor. Filmin sonunda bu olayın neden olduğu belli olur diye bekledim ama gelmedi böyle bir şey. Ne kadar süre takılı kaldığı da belli değil. Öğrendiği şeylere bakılırsa uzun bir süre geçirmiş olması lazım. Film bu açıdan biraz eksik kaldı sanki. Yine de eğlenceli bir film. Özellikle Bill Murray'in oyunculuğu çok iyi. Köstebek midir, dağ sıçanı mıdır, o hayvan da pek tatlıymış. Bir tane edinip beslemeyi düşünüyorum. O derece yani. Hava tahmini yapmasa da olur. Filmle ilgili beklentiyi yükselten IMDB galiba, 8.1 puanı ve Top 250'de kendine yer bulmasıyla bence biraz overrated. Ben 7 verdim.
12 Nisan 2012 Perşembe
I am Nikon
Nikon Galatasaray'ın yeni sponsoru. 3 yıl boyunca Galatasaray Futbol Takımının şortlarında Nikon yazacak. Yakışmış.
Dorttu
bvb.de |
Bundesliganın kader maçında lider Borussia Dortmund evinde Bayern Münih'i 77. dakikada Lewandowski'nin attığı tek golle 1-0 mağlup etti. Tıklım tıklım dolu olan Signal Iduna Park tribünleri önünde oyunun kontrolü Dortmund'da olsa da, net pozisyonları bulan Bayern oldu. Yedikleri golden sonra, önce kazanılan penaltıyı kaçıran, sonra önünde duran boş kaleye rağmen topu fezaya diken Robben tüm Dortmund'un resmi kahramanı oldu. Böylece ligde son 4 haftaya girilirken Dortmund en yakın rakibi Bayern ile 6 puanlık fark yapmış oldu. Bizim ligimiz olsa bugün gazetelerde "Dortmund şampi..." manşetlerini görürdük.
Dortmund lige çok kötü başladığı halde, son şampiyon ünvanının hakkını verdi ve ilerleyen haftalarda işi buraya kadar getirdi. Son yenilgileri 6. haftada, düşünün. Kalan 4 maçta en az 3 kez puan kaybetmezlerse bu sene de şampiyon olacaklar. Ekip oyunu ve takımın kendi çıkardığı yıldızlar onlara üst üste 2. şampiyonluğu getirecek. Bunu Mario Götze gibi bir oyuncu uzun süredir sakatken yaptılar. Sadece Götze değil, Klopp'un kurduğu sistemden kimi çıkarırsanız çıkarın, sistem onun yerini dolduracak ve eksikliğini hiç hissettirmeyecektir. Bu yaz transfer piyasasının yıldızı olacak Götze, Kagawa, Subotic, Lewandowski gibi isimler. Dortmund satmam da satmam demeyecektir, ederi verilen her oyuncuya yol verirler bence. Zira yenilerini koyacakları sistem, yenilerini çıkaracakları altyapı, yenilerini bulup alacakları bilgi ve güçleri var. Darısı bizim büyüklerin başına..
11 Nisan 2012 Çarşamba
The Road
Cormac Mccarthy'nin Pulitzer ödüllü romanından uyarlanmış. Yönetmen John Hillcoat. Post-apokaliptik filmin (bu lafı da kullanmak kısmet oldu sonunda) baş rollerinde Viggo Mortensen, Charlize Theron ve Kodi Smit-Mcphee var. Viggo'nun saç-sakal ve kılık-kıyafet kombinasyonları Aragorn'u hatırlatmıyor değil. Film, anlatmaya çalıştığı şartları çok iyi yansıtmış, dolayısıyla kasvetli, renksiz bir film. Seyirciyi atmosfere bağlamayı başarıyor ama. Oldukça etkilendim baba ile oğulun hem birbirleriyle olan ilişkilerinden, hem de yolculuk yaptıkları şartlardan. O sığınağı bulduklarında onlardan daha fazla sevindim. Sonunda üzüyor yalnız. Robert Duvall ve Guy Pearce da ufaktan gözüküyorlar ama aşk olsun tanıyabilene. Filmin sonunda isimlerini görmesem hayatta uyanmazdım. Benzer bir film olan I am Legend'ı da sevmiştim. Bu daha başarılı. Uzun lafın kısası güzel film. İzlemek lazım. IMDB puanı 7.3, ben 8.5 verdim.
Kopuyor
bvb.de |
Bundesligada dananın kuyruğu bu akşam kopuyor. Ligde son beş haftaya girilirken lider Borussia Dortmund takipçisi Bayern'i Signal Iduna Park'ta ağırlayacak. İki takım arasında yalnızca 3 puan fark var. Bu maçtan çıkacak sonuç ligin bitimine 4 hafta kala şampiyonu büyük ölçüde belirleyebilir. Ya da Bayern alacağı bir galibiyet ile puanları eşitleyebilir, genel averajda Bayern'in üstünlüğü var. Üstelik olası bir Bayern galibiyeti Schalke'yi bile potaya sokabilir. Öyle bir maçtır ki; 80.000 kapasiteli Iduna Park'ta bu maç için 450.000 bilet talebi gelmiş. Bu akşam Ziraat Türkiye Kupası maçları da var ama, bu maç dururken Fenerlilerin bile Kayserispor maçını izleyeceğini düşünmüyorum. Kupa da gelmiyor zaten, neyse. Maç saat 21:00'da, TRT Haber'de.
10 Nisan 2012 Salı
Zeka Kırıntısı
Gündüz yazmıştık Balotelli'nin suyunun kaynadığını. Onu tutan tek insan Roberto Mancini de son ikazını yapmıştı. Çok akıllı olmadığını düşündüğümüz Mario da, bu resti görmüş. En azından kırıntı olduğunu biliyoruz artık. Tüm camiadan ve taraftardan özür diledikten sonra, Mancini'yi bir güzel yağlayıp özellikle ona karşı mahcup olduğunu söylemiş. Arsenal maçında yaptığı hareketten sonra İngiltere'de Balotelli'nin 9 maç ceza alacağı yönünde söylentiler var. Durum buyken, menajer yönlendirmesiyle muhtemelen bir gaz alma operasyonu yapılmış gibi. Sezonu kapatacak gibi gözüken Balotelli, kalan zamanını hocası Roberto Mancini'nin dibinde, satılmamak için her türlü şirinliği yaparak geçirecektir. O ufaktan ufaktan akıllandı artık. Bir sonraki vukuata kadar..
One Day
David Nicholls'un çok satan aynı adlı romanından, yine kendi senaristliğinde, Lone Scherfig yönetiminde sinemaya uyarlanmış. Baş rollerde Anne Hathaway ve Jim Sturgess var. Filmle ilgili çok fazla bilgim olmadan başladım izlemeye ve nedendir bilmem salt aşk filmi değil de, biraz bilim kurgu, biraz da mistik öğelerle yoğrulmuş bir film bekliyordum. Bu kanıya nasıl vardım hiç bir fikrim yok. Başka bir film kalmıştı aklımda muhtemelen. Velhasıl aşk filmi, net. Bu türü çok fazla tutmadığım için, filme de bayılmadım haliyle. Ama benzerlerinden çok farklı. 20 yılı, her yıldan 1 günü, 15 Temmuzu göstererek anlatıyor. Filmin sonu da çok pis. Notebook'u, P.S.'i sevenler bunu daha çok sever gibi. IMDB puanı 6.7, ben 7 verdim.
Suyu Kaynıyor
Mario Balotelli'nin uzun zaman önce ısınan suyu, artık kaynıyor. City'nin United ile girdiği şampiyonluk mücadelesinde geride kalması zaten moralleri bozarken, Balotelli'nin saçma sapan hareketleri üzerine tüy dikti. Kulüpteki bu kötü psikoloji, İtalyan'a artık sabır gösterilmeyeceğinin habercisi. Vatandaşı Mancini bile, ki Balotelli'ye her fırsatta destek olan, onu adam etmeye çalışan yegane insandır kendisi, artık elini çekti adamından.
Arsenal'e 1-0 mağlup oldukları ve şampiyonluk yarışına resmen olmasa da havlu attıkları maçta da kırmızı kart gören Balotelli için, Manchester City formasını Arsenal maçında son kez giymiş olabileceğini ve sezon sonunda satılabileceğini söylemiş. Kırmızıdan sonra 3-4 maç ceza alacağını varsayarsak, sezonu kapatmış gibiydi zaten. Satılabileceğini söylemek de Balotelli için son ikazdır. Bu ikazı da sallamazsa, seneye sevdalısı Milan'da görebiliriz saykoyu. Inter'de oynarken ben Milanlıyım diyen birini Milan taraftarı bağrına basar da, Interliler onu nasıl karşılar hepimiz az çok tahmin ediyoruz.
9 Nisan 2012 Pazartesi
The Grey
Joe Carnahan'ın yönettiği aksiyon filminin baş rolünde Irish abimiz Liam Neeson var. Bir uçak kazası sonrası Alaska'da kurtların arasında kalan bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini konu alıyor film. Baştan sonra heyecan ve gerilim eksik olmuyor. Neeson'ın oynadığı filmler sağlam oluyor zaten, adamın varlığı yetiyor. Severek izliyoruz kendisini. IMDB puanı 7.1 filmin, ben 7.5 verdim. Film bittikten sonra, castten falan sonra, yani en sonda bir kare gösteriliyor. Orayı atlamayın zira sonda ne olduğu o karede saklı.
Müdür Naptın?
Bizim deli oğlan Audi R8'iyle küçük bir kaza yapmış. Yaralanan falan yokmuş kazada, arabayı da öylece ortada bırakıp gitmiş manyak.
Edit: Manyak demişim de ismini vermemişim. Kaç tane manyak var? E Balotelli tabi.. Yine görmüş kırmızıyı Arsenal maçında. Kırmızı gördüğü kadar Mancini'nin yüzünü görmüyordur bu adam!
6 Nisan 2012 Cuma
Extremely Loud & Incredibly Close
Bu film de bir roman uyarlaması efenim. Bu sıralar çok karşılaşıyoruz roman uyarlaması filmlerle. Sinema sektörünün orijinal konu sıkıntısı çektiği açık. Jonathan Safran Foer'in 2005 tarihli bu kitabını yönetmen Stephen Daldry uyarlamış sinemaya. Baş rolde Thomas Horn isimli 97 doğumlu velet var. Tom Hanks'i veya Sandra Bullock'u hiç saymıyorum. Zira 15'lik velet öyle oynamış ki, tek başına almış götürmüş filmi. Bu yaşta bir çocuk nasıl böyle oynayabilir aklım almıyor. Saf yetenek. Geleceğin Ryan Gosling'ini izliyor olabiliriz. (Giggs yazıyordum az daha) Film içindeki olaylar 11 Eylül temalı her filmde olduğu gibi biraz klişe tadı verse de, babasını kaybeden problemli bir çocuğun iyi kurgulanmış arayışı hoşuma gitti. Filmi genel olarak beğendim diyebilirim. IMDB puanı 6.7, hep şişiren IMDB bu filme biraz haksızlık yapmış gibi, ben 7.5 verdim.
yUEFA
uefa.com |
UEFA Avrupa Liginde dün akşam çeyrek final 2. maçları oynandı. İspanya'da Hannover'i 2-1 ile geçen Atletico Madrid rövanş maçında Almanya'da da aynı skorla rakibini yenerek yarı final vizesi aldı. İlk golü atan Adrian İbrahimovic'e nazire yapmış adeta. Atletico'nın diğer golü Falcao'dan gelirken, Hannover'in tek sayısı Diouf'tan geldi. Atletico'nun yarı finaldeki rakibi, Alkmaar'ı 4-0 ile geçen Valencia. İlk maçta Hollanda'da 2-1 kaybeden Valencia'nın tek golü Mehmet Topal'dan gelmişti. Deplasmanda atılan bu golün ve kendi sahasında erken bulduğu gollerin yardımıyla rahat turlamış İspanyollar. Yarı finalde 3 tane İspanyol takımı var. İspanyollar İngilizlerden sonra futbolun yeni patronu bu aralar.
İlk maçta Schalke'yi Almanya'da 4-2 yenerek büyük sürpriz yapan Athletic Bilbao, kendi evinde rakibiyle 2-2 berabere kalarak tur vizesi aldı. Bilbao yarı finalde turnuvada kalan tek İspanyol olmayan takım (nasıl bir tanımlamaysa artık) Sporting Lisbon ile karşılaşacak. Portekiz ekibi ilk maçta evinde 2-1 yendiği Metalist ile (Metalist yazarken de içim bir garip oluyor ne hikmetse) Ukrayna'da 1-1 berabere kalarak yarı finale yükseldi. Metalist'in bir penaltı kaçırdığını da yazalım. Görünen o ki finali İspanyollar oynayacak. Şampiyonlar Liginde de böyle olursa yuh artık. Yarı final ilk maçları 19, rövanşları 26 Nisan'da oynanacak.
5 Nisan 2012 Perşembe
Kim Dövmüş?
Bugün Galatasaray idmanında tatsız bir olay yaşanmış. Antrenman sırasında tartışan Melo ile Riera Terim tarafından soyunma odasına gönderilmiş. İkili sakinleşmemiş olacak ki, burada da devam etmişler kavgaya. Ceza kesilecek, dövene koymaz da ceza, dayak yiyen bir de cezayı kaldıramaz. Ama bildiğimiz Melo dövmüştür. Bu da Galatasaray resmi internet sayfasında yapılan açıklama:
"Futbol takımımızın bugün gerçekleştirdiği antrenmanda kulübümüz futbolcularından Felipe Melo ile Albert Riera arasında yaşanan gerginlik üzerine her iki futbolcu da Sayın Fatih Terim tarafından soyunma odasına gönderilmiştir. Futbolcularımız arasındaki gerginlik soyunma odasında da devam etmiştir. Söz konusu futbolcular hakkında kulübümüz iç disiplin talimatı ve düzenlemelerinin ivedilikle ve kararlılıkla uygulanacağını bildiririz."
Galatasaray Sportif AŞ
Intouchables
Fransız yapımı film, gerçek bir hikayeden esinlenmiş. 2 adet yönetmen koltuğu var. Olivier Nakache ve Eric Toledano birlikte hem yazmış hem yönetmiş. Baş rollerdeki François Cluzet ve özellikle Omar Sy çok iyi oynamış. Philippe'in durumu can sıkıcı olsa da, film oldukça komik ve eğlenceli. Driss film boyu koparıyor. İzleyen herkes eminim Driss gibi bir arkadaşı olsun istemiştir. Bu güzel ve sıcak filmin sonunda gerçek hikayenin kahramanları da gösteriliyor. IMDB puanı yine biraz gaz, 8.4, ben 8 verdim.
Ne Zaman Didim Hacı?
uefa.com |
Beklendiği gibi, Real Madrid Apoel'i 5-2'lik skorla rahat geçti. Nuri ve Hamit 90 dakika oynarken goller 2 Ronaldo, Kaka, Callejon ve Di Maria'dan geldi. Chelsea de Benfica'yı 90'da Meireles ile bulduğu golle 2-1 yendi. 1-0 geri düşen Benfica 10 kişi kalmasına rağmen beraberliği yakaladı, epey de sıkıştırdı rakibini ama sonuca ulaşamadılar. Kolay değildi, 10 kişiyle Stamford Bridge'ten tur çıkarmak. Yalnız dün eşleşmeleri yazarken bir hata yapmışız. Hayallerimizde Mourinho'yu tekrar İngiltere'de görmek vardı. Real-Chelsea oynayacak sanıyordum. Real Madrid ile Bayern Münih karşılaşacakmış yarı finalde. Diğer eşleşmede var eski bir hesap. Barca ile Chelsea oynayacak, Chelsea eski defterleri dürmeye çalışacak. Hani Real Chelsea demiştin diyenlere; ne zaman didim hacı diye sormak istiyorum :D
4 Nisan 2012 Çarşamba
Ayarsız
Bizimkinin yine ayarı kaçmış. Sunderland maçında frikik atmak için Kolarov'la kapışan Balotelli, takımın abileri araya girince ağlaya ağlaya uzaklaşmış. Pis çizmiş karizmayı.
Real Chelsea
Şampiyonlar Liginde son yarı finalistler de bu akşam belli oluyor. Belli zaten ama resmiyet kazanıyor diyelim biz ona. Real Madrid deplasmanda 3-0 yendiği Apoel'i Barnebau'da ağırlayacak. Fark beklentileri büyük. Diğer eşleşmede ilk maçta deplasmanda Benfica'yı 1-0 ile geçen Chelsea avantajını korumaya çalışacak. Benfica'dan fazla beklentim yok açıkçası. Çok gollü bir maç da beklemiyorum. Chelsea 0-0'a yatar, atarsa 1 tane atar, istediğini alır. Yarı finalde Mourinho'yu Chelsea'ye karşı izlemek de güzel olur.
Sağlamcı
Maç öncesi Barca'ya yüklü miktarda bahis oynamış hakem, ya da UEFA zorla Barca-Real finali oynatacak, bunun talimatını almış. Adam o kadar sağlamcı çıktı ki; 32'de 1-1 olan maçta sadece 8 dakika sabredebildi. 40'ta çaldığı saçma sapan penaltı maçı bitirdi. Milan sevmediğim bir takım olmasına rağmen üzüldüm onlar adına. Dün Barca'dan daha sempatik gözüktüler bana. Attıkları gol güzeldi. Daha iyi oynayacaklardı, rüzgarı arkalarına almışlardı ve iki takım adına da daha heyecanlı bir futbol bizleri bekliyordu. Ama hakem izin vermedi. O kadar korkmuş ki, oluruna bırakmadı maçı. Barca zaten atardı, ihtiyaçları yok böyle penaltılara. Ama Milan'a yapılan ayıp. Bir de Barcalı futbolcuların ağlamaları yetti artık. Fabregas'a en ufak bir temas olmaya görsün, adamın yüzü öyle bir hal alıyor ki, sanırsın dom dom kurşunu değmiş. Busquets'i, Mascherano'yu biliyoruz zaten. Tez elden birer emzik öneriyorum hepsine. Sıradaki kuırban Bayern Münih. Sipariş finaller değil, futbol izlemek istiyoruz. Bayern'in hakkıysa final, bırakın onlar oynasın bir zahmet.
3 Nisan 2012 Salı
Rövanşa Gel
İnanılır gibi değil! Star Barca-Milan maçını canlı veriyor. Yıllarca Papatyam ile halka zulmettikten sonra imana gelmiş olmalılar ki; Chelsea-Benfica gibi sonucu belli bir maç yerine bu güzide futbol ziyafetini vermeyi tercih etmişler. Gerçi nihayet Papatyam bitmiş olsa da, daha çok izlenen bir dizi olan Muhteşem Yüzyıl'ı yine Şampiyonlar Ligi gecelerine koyduklarından daha tam kamil olamadıklarını anlıyoruz. Allah'tan bu maç çarşambaya değil, salıya denk geldi, mındar olmaktan kurtuldu. Zira Şampiyonlar Liginde 4 eşleşmeden 3'ünün sonucu neredeyse belli. Böyle bir ortamda herkesin gözü bu maçta olacak. Favori Barca ama, ben son dakkaya kadar Milan'dan bir sürpriz bekliyorum. O sürpriz gelmezse, Star da Papatyam kozunu oynamazsa, Barca-Bayern ve Real Madrid-Chelsea yarı finalleri bizi Barca-Real finaline götürür gibi.
The Hunger Games
Suzanne Collins'in aynı adlı romanından uyarlama. Yönetmen Gary Ross. Baş rollerde Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson ve Liam Hemsworth var. Oyuncu kadrosu, trailer, afiş mafiş tam bir ergen filmi gibi gözüküyor. Ama olay farklı. Bir kere konu çok orijinal. Kitap okuma alışkanlığım olsaydı eğer, önce kitabını okumak isterdim. Benim gibi tembeller sinemada izlesin, piyasaya düşmesini beklemeden. Perdeye bir başka yakışmış film. -Ufak spoiler; Peeta'dan o kadar kıllandım ki, film bitip cast akarken bile bir yamuk bekledim heriften.- IMDB puanı yeni olmanın da gazıyla 7.8, zamanla düşer ve tahminim 7.5 civarına oturur. Ben filmin 8'i hak ettiğini düşünüyorum. Şairin de dediği gibi; may the odds be ever in your favor..
Güle Güle Güzel İnsan
Beşiktaş'ın başında 47 maçta 22 galibiyet, 9 beraberlik ve 16 mağlubiyet yaşadı. Başarısız oldu, açık. Ligde liderin 20 puan gerisindeysen zaten başarıdan bahsedilmez. Türkiye'ye yanlış zamanda yolu düştü. Farklı şartlar olsaydı, eminim başarılı olacaktı. Bu topraklara uğrar tekrar. Beşiktaş'a değil ama belki bir Anadolu takımına. Belki diğer büyüklerden birine, kim bilir? Güzel izler bıraktı, taraflı tarafsız herkes onu sevdi. Beşiktaş'tan güzel bir insan daha geçti, gitti..
Birinci Adam
Evet, Zlatan İbrahimovic. Gittiği her takımda birinci adam oldu, biri hariç. Barcelona'da barınamamasının sebebi de buydu zaten. Onun egosu takımından önce gelir. Doğrudur, büyük futbolcu, şampiyonluk yaşatmadığı takım yok, manyak çalımları, golleri var. Hatta futbol sahasının dışında da manyak hareketleri var. Ama her daim önce "ben" diyor. Adamın yazdığı otobiyografisinin adı bile "Ben Zlatan İbrahimovic". Bu kafayla daha çok şampiyonluklar yaşar, gol krallıkları tadar, ama zamanı gelip onun da ipi çekildiğinde, hep ben diyen bir adama kimse saygı göstermez.
Edit: bkz, hatta bkz.
Bir de bu adamın kafa mı küçük, eller mi büyük?
2 Nisan 2012 Pazartesi
1 Nisan Şakası
Serie A savunmaya dayalı futbolun oynandığı, az gollü ve sıkıcı maçların olduğu bir ligdir. Değil mi? Dün İtalya'da bu anlamda ezber bozuldu, önce Roma Novara'yı 5-2 ile geçti, ardından Inter evinde aksiyon filmi tadındaki maçta Genoa'yı 5-4 yendi. Inter 38'de skoru 3-0 yaptığında maç bitti diye düşünmüştür herkes. Ama devamında 2 kırmızı kart ve 4 penaltı çıktı. Milito hat-trick yaparken, geçtiğimiz hafta Claudio Ranieri'ye yol veren başkan Moratti de rahat bir nefes almıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)